6 Temmuz 2008 Pazar

iş arıyorum

özel bir televizyon kanalında ücretli çalışan olarak orta dereceli yöneticilik yapıyorum. kanalda bugün olması gerekenden daha hızlı sirküle olan bir insan kalabalığı olduğunu farkettim. merakımı gidermek için arkadaşım olan insan kaynakları yöneticilerinden birine olup biteni sordum. bugün kanala büyük patron gelecekmiş ve herkes de bunun endişesiyle yeni sezon çalışmalarını düzene sokmaya çalışıyormuş. ben o kargaşadan ayrıydım çünkü şahsıma ait gün ve saat dilimdeki yeni sezon program hazırlıklarım gayet yolunda gidiyordu. ve hatta sezonun ilk iki ayı programda konuk olacak insanları ve konuları bile neredeyse belirlemiştik. ekibim bu denli düzenli çalışırken paniğe pek gerek yoktu.

öğleden sonra büyük patron geldi. herkes sanki onun geldiğinden habersizmiş gibi işlerini olağan temposunda yürütüyordu. sabahki kargaşa yok olmuştu. yarım saat sonra yönetim toplantısı olacağının haberini aldık ve gerekli dosyaları hazırlamaya koyulduk.

toplantı saatinde toplantı salonuna sekreterimle birlikte gittik. büyük patronun koltuğu henüz boştu. beklerken odacıyı çağırıp masadaki suları tazelemesini rica ettim. derken baş efendi teşrif etti. geldiğinde bir hayli şaşkınlığa uğradım çünkü üstü sırılsıklamdı. herkes gizliden yanındakine ne olduğunu soruyordu ama kimsenin bir fikri yoktu konuyla ilgili..

büyük patron salona girer girmez ses tellerini oldukça zorlayarak soruyu sordu: kim o işe yaramaz odacıdan suları tazelemesini istedi? bir süre cevap verip vermemek konusunda tereddüt ettim. sonra elimi kaldırıp "ben" diye seslendim. ardından bu işlerin daha önceden yapılması gerektiğini söyleyerek yerine oturdu. o kadar sinirlenmişti ki üstüne dökülen su buharlaşmıştı bir anda..

artık toplantı başladı ve bütün yöneticiler sırayla sunumlarını yapıyordu. ama çoğu ekibin hazırlıklarını olması gerekenden bir hayli eksikti. bu durum baş efendinin sinirlerini iyiden iyiye gerdi. sıra bana geldiğinde ayağa kalkıp yapacağımız programın temasıyla söze başladım. ardından stüdyo dekorasyonu için gereken bütçeyi ve sponsor gelirlerini söyledim. sponsor gelirleri giderlerin bir hayli üstünde olduğu için (genellikle sponsor gelirlerinin program giderlerini karşılaması alkışa değer bir başarıdır) izleyicilere ufak ödüller verilmesini ve ekibimin pirim almasını önerdim. tam bu sırada odacı kapıyı çaldı ve "... bey, suyunuzu getirdim artık siz de bizim amcaoğluna bir güzellik yaparsınız" dedi.

bizim odacının amcaoğlu gariban anadolu insanı bir delikanlı. memleketinden istanbula yeni göç etmiş. ev kiralarından bir hayli dert yanınca ben de işlerimi ayarlayabilirsem arnavutköy'deki evimde bir süre konaklayabileceğini söylemiştim. tabii bizim odacı bu işleri ayarlama kısmını ufak "yan cep" muhabbeti olarak algılamış ve bana sürekli ufak tefek jestler yapmaya çalışıyor.. arabamın kapısını açıyor, sürekli çalışma odama kahve getiriyor.. hatta bunların üstüne bir de bana saat başı haberleri sunucusunu ayarlamaya çalışıyor. (bir defasında sözü geçen sunucuyla ikimiz asansördeyken asansörü bile bozmuştu:) )

Büyük patron odacının bu densiz lafını duyunca fıttırdı. birden esip gürlemeye başladı. ona göre ben sponsorlardan arda kalan geliri odacılara, güvenlikçilere falan aktarmaya çalışıyormuşum ve onları kendime uşak ediyormuşum.. tabii bu akılalmaz hakaretler beni oldukça sinirlendirdi. odacı hüsnü efendiye teşekkür edip çıkmasını söyledim ve gözlerimi patrona dikip başladım çemkirmeye.. onca yıllık mesleki saygınlığım ve insan ilişkilerime güvenerek durumu oldukça abarttım. aslında odacı, güvenlikçi vs. gibi insanların bizim çalışanımız olmasının yanında bizim müşterimiz de olduklarını anlatmaya çalıştım. ardından kanal içinde para için dönen akılalmaz oyunları yüzüne vurdum. popüler kültürü yaymak için yeraltından ne kadar kaynak sağladıklarını ve bunun hiç de etik olmadığını, benim insani ilişkilerimi sorgusuzca değerlendirdiğini söyledikten sonra olayı artık fiziki hakaretlere döndürdüm. patrona bücür olduğunu kel kafasına ektirdiği saçların çok belli olduğunu, metresinden azar yerken ne kadar da komik olduğunu falan söyledim. o da işten alındığımı ve muhasebede son işlemleri yapabileceğimi söyledi.

herkes hayretler içinde tartışmayı dinlerken patronla biz artık son kozlarımızı oynuyor sürekli tehditler savurup fiyakalı laflar arıyorduk. patron mesleki kariyerimin sonlandığını ve bir daha televizyon programcılığı yapamayacağımı söylerken ben de boş durmayıp diğer kanallara patronun pis ilişkilerini anlatmakla onu tehdit ettim. o da güvenliği çağırdı derken son sözümü söyleyip odadan ayrıldım: benim bu salondan çıkmam benim için iyi olur belki ama şu söylediklerimin senin aklından çıkması senin için pek iyi olmaz..

bugün istifa ettim ve iş arıyorum. sosyal içerikli programlar konusunda oldukça nitelikli bir geçmişim ve dişe dokunur tecrübem var. girdiyi okuyan dürüst yayın grubu sahiplerine saygılarımla...

5 Temmuz 2008 Cumartesi

DAYAK!!

Her sabah uyandığımda her yerimde bir uyuşmayla kalkıyordum.Çocukluğumdan beri böyleydi.Doktorlar bir açıklamada getiremediler büyüyünce geçer dediler ama geçmedi.Uyumaktan korkar olmuştum ama insanoğlunun en büyük zaafı uykuya yenik düşüyordum.Bir yol bulmak için uğraştım.Hep kaybettim 4 gün dayanmıştım oysaki.5. günün sabahı yine her yerim ağrıyordu sanki birileri gece gelip her yerimi tekmelemişlerdi artık yeter ilaçlara paydos göğüs göğüse çarpışmalıydım.Kapıları iyice kilitledim acaba birisi mi yapıyordu tüm bunları olmadık şeyler aklıma geliyordu sapıtmaya başlamıştım.Ya da en doğrusunu yapıyordum.Birisi değildi bu.Bu bu.. Fakat olamaz diyordum içimden tüm bunların sebebi ya onlarsa öğrenmeliydim ve intikamımı almalıydım. Artık taketti canıma geçtim aynanın karşısına dişlerimi delicesine sıkıp suçlulara bakıyordum. Onlar umarsızca geceyi bekliyordular.Beni yine en savunmasız anımda yakalayıp tüm güçleriyle saldıracaklardı.Ama bu defa onları yakalıycaktım.
Onlar yaptığım tüm hareketlerimden haberdardılar.O yüzden bir arkadaştan profesyonel yardım aldım. Gizli kamera yerleştirdi odaya herşey hazırlanmıştı.Gece uykuya daldım ve ilk defa hemen sabah olmasını istedim.Yine aynısı ağrılar çok şiddetliydi ama bu sefer değecekti. Arkadaşım görüntüleri seyretti anlattıkları dehşet vericiydi bunca sene sonra bana bunu nasıl yapabilirlerdi?Onları diğerlerinden ayrı tutmamıştım ama onlar yıllarca bana işkence ettiler hiçbirsuçum olmadığı halde sıra bendeydi intikam zamanıydı.İlk önce ibret olsun diye birisini işkenceyle öldürdüm benimde canım çok yandı ama yılların acısının yanında hiçbirşeydi tüm hayatımı mahvetmişlerdi. Diğerinde ise hiçbir hareket yoktu.Neler olcağını bekliyordum uykuya daldım.Sabah uyandığımda hiçbiryerim ağrımıyordu ama bir terslik vardı göremiyordum daha doğrusu bişeyler görüyordum ama ne olduğunu anlayamıyordum heralde öldüm derken yataktan düşünce anladım. Sıra ondaydı belliki beni zorluycaktı.Sürünerek banyoya kadar gittim kendimi tamamen soydum görüyordum ama yukardan değil kasıklardan görüyordum.
Bana başka bir seçenek bırakmamıştı ya o ya erkekliğim beni çok iyi tanıyordu.En can alıcı bölgemdeydi kendini korumak için oraya kaçmıştı.Yapmam gerekeni biliyordum öylede yaptım.
Bana başka bir yol bırakmamıştı.
Hayat herşeye rağmen yaşamaya değerdi.Pek birşeyim kalmamıştı ama yinede yapmada olsa yalandanda olsa uzun ameliyatlardan sonra birşeyim olmuştu.Hep korkardım gece olup uyuycam diye artık tüm hayatım karanlık,huzurlu.
NOT:Hala uykunun bir çözümü bulunamadı. Uyuyamıyorum diyenlere inanmayın bunu söyleyenler her gece uykusunda dayak yiyen insanlardır.

3 Temmuz 2008 Perşembe

cevizli kaşarlı pilav

bugünlerde çok güzel bir pilavın tarifini edinmemle pirinç stoğum oldukça zarar gördü. bir haftada yaklaşık 5 kg pirinç ve (yine yaklaşık) 2 kg kaşar tükettim. bu oldukça lezzetli pilavın tarifini sizlere vermekte yarar var diyorum..

bir gece önceden ceviz içini suda bekletiyorsunuz. sabah cevizlerin dışındaki ince katman soyulmuş oluyor ve suya oldukça farklı bir lezzet bırakıyor. pirinçleri suda yaklaşık yarım saat beklettikten sonra suyunu süzüp kızgın yağın üzerine atıyorsunuz. birazcık kavrulan pirincin üstüne önceden hazırladığınız suyu (cevizin suyu) yavaş yavaş ekliyorsunuz. soyduğunuz cevizleri de onun üstüne attıktan sonra tencerenin kapağını kapatıyorsunuz. pilav suyunu çektikten sonra pilavı dinlenmeye bırakmadan önce rendelenmiş kaşarı pilavın üzerine serpiştiriyorsunuz. unutmayın ki ne kadar çok kaşar, o kadar çok lezzet! pilav dinlendikten sonra bir miktar kaşarı tostluk halde ince bir katman olarak servis tabağına serin. kaşarın üzerine pilavınızı servis edebilirsiniz. üstüne karabiber eklemenizi tavsiye ederim. şimdiden afiyet olsun..

vat dı fakin' goin' on

sonunda istanbul gibi boktan bi delikten kurtulup new york'un merkezine geldim. brad'le angelina'nın karşısındaki villa'yı tuttum. 2 ukraynalı, 1 rus ve 1 makedon hatunla aynı villada, aynı odada hatta aynı yatakta kalmak fena değilmiş. 3 gündür yoğun bakımdaydım ondan yazmadım. tüm protein stoğunu bitirmişim bünye danayamadı tabi. günde 1 kilo protein tozu içerek idare ediyorum.
mecidiyeköy gibi boktan bi semtten böyle bi yere gelince baya bi zorlandım tabi. 70 derecelik yokuşlara bünye alışmış, burda düz yolda yürüyemiyorum. neyse hatunlar geldi sonra devam ederim.

1 Temmuz 2008 Salı

SENDROM!!

Çelişkiler yaşıyordum ama öyle bildiğimiz türden çelişkiler değildi. Nerden geldik, nereye gidiyoruz,bu dünyadan başka yerde hayat var mı gibi sorularla değil ben kimdim? Neye benzediğim hakkında o kadar çok araştırma yaptım ki gece gündüz demeden öyle kopyala yapıştır değil. Ama yinede bulamadım. İlk olarak beni dünyaya getiren kişinin yanına gittim "anne " diye hitap etmemiz gerekiyor. Bişeyler anlattı bir erkek bir kadın birbirleriyle kısa filim çeker çekilen filmin sonunda (yaklaşık 9 ay sürüyor filmin gösterime girmesi ama çekilmesi fragmanından daha kısa oluyomuş) ben dünyaya gelmişim. Banada "oğluşum"diyip durdu. Ama ben kimim "anne" bile bana benzemiyordu. Birileri daha olmalıydı benim gibi yalnız olamazdım yeryüzünde elbet birileri daha olmalıydı. Gugulu açtım arama motoruna ben kimim yazdım.Baya bir sörf yaptım bu arada çokta tırıt birşeymiş sörf. Ama hala cevapsız kalcağım korkusundaydım ve en sonunda o site kimin aklına gelmişse fotonu yapıştırıyon sana kim olduğunu söylüyordu. Benden isteneni yaptım.Taramaya başladı tek tek kısa sürer diyordum ama günleri aldı aylar oldu tam 1 yıl 2 ay sonra işlem tamamlandı.Ağzım karış karış açıldı ayaklarıma değiyordu, nefes alışlarım hızlandı beynime kan gitmiyordu derken bayılmışım.Karşı komşum kapının açık olduğunu görüp beni baygın görünce hastaneye kaldırmış.Gözümü açtığımda ben artık kim olduğumu biliyordum ama nasıl olmuştu.Doktora sordum cevaplar onda gizliydi.Bana nasıl diyeceğini bilemiyordu ama komşuyla beraber kıkırdayıp duruyolardı neler oluyordu. Doktor bir yandan gülüyor diğer yandan anlatıyordu.Başta kafa buluyolar sandım yok artık diyordum bu kamera şakası felan olmalıydı bu kadar saçma bir hastalık olamazdı; "çükkafalı sendromu"na yakalanmışım. Özellikle yazın rastlanan bir sendrommuş nedeni ise sıcaklığın artmasıyla bayanlar daha ferah şeyler giyinmesi sonucunda beyne fazla görüntü yüklenmesinden (harddisk yanması) kontrolü beynin küçüğe kaptırmasıymış. Bu sendroma avrupada her 5 erkekten 1 kişi yakalanırken; Türkiyede her 5 erkekten 4 ü yakalanıyormuş. Önlemek için spor yapın,bol bol temiz hava alın,meyveyi özelliklede kırmızı olanlarından elbetki de çözüm bunlar değil. Zaman kaybetmeden evlenin ya da kız arkadaş yapın yoksa sıradaki hasta siz olabilirsiniz.Çok geç olmadan ilgili kişilerle irtibatı geçin (0 900 910 10 10) bir telefon kadar yakın sendromun çözümü.Peki şimdi ne mi yapıyorum cinsiyetimi değiştirdim artık "kafam" baya bi rahatladı!!
NOT: Hasta olmak ayıp bişey değil sağlık herşeyden önce gelir ama gelde bu hastalığı birisine söyle her muhabbette adın geçer. Kıl dönmesi ol daha iyi valla!!