8 Kasım 2008 Cumartesi

4 Ekim 2008 Cumartesi

maria mercedes

Yaş artık gelmişti zamanıydı galiba ama bu iş nasıl olcaktı.Okul,askerlik,iş, güç..Hepsi halloldu eksik bir tek şey kaldı.Ailem destek veriyodu bakalım artık sana diyorlardı.Babam bile dedi oğlum sana en guzelini buluruz.Dayanamadım en sonunda tamam dedım bakalım heryere haber verildi bayrama kadar bir sonuç çıkardı bizde gıder bakarız.Ve beklenen haber geç olmadan geldi.Bir bakalım dedik ilk görmemde vurulmuştum o kadar güzeldi ki onunla bir ömür ne kadarda zevkli geçerdi.Ailemde çok beğendi zarifti,kibardı,hepsinden farklıydı farkı ortadaydı bana çoktu bu kadarı ama diğerlerini artık beğenemezdim.O hazırdı benimle olmaya ama biraz daha beklemek lazımdı ağırdan almak gerekıyo ki durumumu belli etmemek için elimde değildi iyice kaptırmıştım kendimi gözüme uyku girmiyodu.Bizimkilere dedim bir kere daha gidelim ne olursa olsun onu istiyordum.Babam geldi gözlerimin içine baktı "oğlum o bize de sanada fazla gelir altından kalkamazsın herkezler öyle diyo vazgeç bu işten olmıycak"dedi.Çok sinirlenmiştim ailem istemiyodu tek çare kalmıştı kaçırmak evet kaçırcam.Ama kötü haber tez gelirmiş benden sonra görmeye gelenler çoktan almışlardı.Onu başkasının ellerinde görmek etlerime dikenli tellerin batması gıbıydi.Ama elden hiçbişey gelmiyordu.İşime adaım kendime ve artık bu sevdadan vazgeçtim.Artık 4 tekerlekli herşeyden vazgeçtim MERCEDES en büyük acıyı tattırdı.Artık yeni tutkum iki tekerliler BİSAN MOUNTAİNCAT hemde 18 vites direksiyonada hız göstergesi taktırdım heryerini yeniden elden geçirdim cıncık gibi oldu arkayada bi kişilik koltuk eklettirdim ilerde çocukta olunca aile bisikletinden alcam hem ekonomide yapmış oluruz.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Kiralık

Kiralar bir ucuzlamış bir ucuzlamış ki sormayın.. Şişli ve çevresinde 100ytl'den pahalı ev bulmak neredeyse imkansız. Bütün evler de sahibinden. Hatta öyle iyi niyetli nsanlar var ki memlekette; adam "Sahibinden Emlak" diye dükkan açmış, insanları ev sahipleriyle buluşturuyor ve komisyon almıyor. Evler de bir güzel bir güzel. Hepsinin güneş sanki içinde doğuyor. Giriş kat ve girişaltı olanları kiraya vermiyor ev sahipleri.. Gerekçeyse bir insanın orada yaşayamayacağıymış. Şu ev sahipleri ne şeker insanlar.. Hiç cazgır değiller; halden anlar, evlerinden daha güzel insanlar. Hayat ne güzel.. En pahalı domates 0.1 ytl.. Vallahi bedava yaşıyoruz yahu..

12 Eylül 2008 Cuma

küf-ür

haftalar sonra evimin güzel kokusunu özlemiş, aşkla kapıyı açmıştım ki gördüklerime inanmak dahi istemedim. halk arasında küf mantarı olarak bilinen "pektus mahlukatus" zıkkım evimin lavanta kokusunu silmişti. bavulumu oracıkta bırakıp mağra kokusuna daldım ve eşyalarımı kontrol etmek için odaları dolaştım. eşya dolabımdaki rengarenk kıyafetlerim artık yemyeşil olmuştu. kahroldum.. yıkıldım.. bir anda sırtım kamburlaştı, gözlerim ağarlaştı, metabolizmam yavaşladı derken oturma odasının kapısını araladım. odanın penceresini süsleyen tül perdeye artık yeşil ve esanslı küfler eşlik ediyordu.. kapıyı kapatıp odadan çıktım. o da yetmezmiş gibi evden de çıktım. bavulumu alıp arkadaşıma sığındım. şimdi ise kiralık möbleli ev arıyorum. ama kirası 3000 ytl civarında olsun lütfen.. hadi bilemedin 3500.. fazlasını bütçem kaldırmaz..

22 Ağustos 2008 Cuma

yanıyorum

bugünlerde çok yoğunum işlerden başımı kaldıramıyorum organizasyonlar, iş yemekleri, kokteyler birde şu gereksiz düğünler... geçen gece iki şirkete birden randevu vermişim aksilik işte... birde üzerine düğünde aynı güne denk gelmez mi? tamamen sarpa sardı işler ben tam ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalışırken aslında daha önceden karar verdiğim ama bir türlü yapamadığım tatili yapmak için tam zamanıydı ve uçak biletini alarak havayideki anneanemin yanına gitmeye karar verdim. bu arada bir yalan bulmam gerekiyordu tatile gidiyorum diyemezdim beni bekleyen tersane müdürü ile demir yolu işletmeciliğne. başladım üfürmeye havayideki orman yangınlardan dolayı zarar gören otelimin onarımı için acil havaii uçmam gerektiğini yazdım. düğün içinde sekreterimden bir telgraf çekmesini rica ettim. şu anda anneannemle beraber sakin ve huzurlu bir tatilin tadını çıkarıyorum.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Turistler...

Yeni iş yerimde müdaim müşteriler.Garip şeyler,hatta ifade bile edemiyorum.Kimi geliyor basıyor küfürü,kimi geliyor tebessümü,kimiyse oldukça tedirgin.Hele giyimleri;kiminde hiç birşey yok,kimininse sadece gözleri gözüküyor.Ortak olan tek şey dil,ingilizce... Onlarda insan dimi ve geneli sevimli,yada uzak olan mı cazip geliyor..

2 Ağustos 2008 Cumartesi

bu kız bir canavar

bir arkadaşım dün gece geç vakitlerde kendini bana attı. başta ne olduğunu anlamdım. anlattıkça da duyduklarıma inanamadım:

dün gece arkadaşım barda tanıştığı bir kızla gece boyunca eğlenmiş. oldukça güzel vakit geçirmişler falan.. sonra kız bunu evine davet etmiş. bizimki de bodozlama atlamış mevzuya.. gece evde kız buna saldırmaya başlamış. bizimki durumu önce küçük aşk oyunu diye algılamış, ses etmemiş. sonra kız bizimkinin boynunu ısırmaya kalkmış. bizimki de kızın omzundan tutup silkelemiş; "naapıyosun, canımı yakmaya başladın" diyecekmiş ki tam, kızın gözlerinin bir gümüş gibi parlak olduğunu farketmiş. sonra kendine gelmesi için kızı uyarmış falan derken kızın dişleri uzamaya başlamış.. cildi olduğu gibi parçalanıp altından kıllı bir kurt misali bir yaratık çıkmış.. meğer kız kurtadammış. ve hatta kız falan da değil, direkt adammış.. velhasıl bizimki pantolonu bırakıp kaçmış, gecenin bir yarısı kapıma dadandı. polisi arayalım falan dedim ama nafile.. çok korkuyormuş.

6 Temmuz 2008 Pazar

iş arıyorum

özel bir televizyon kanalında ücretli çalışan olarak orta dereceli yöneticilik yapıyorum. kanalda bugün olması gerekenden daha hızlı sirküle olan bir insan kalabalığı olduğunu farkettim. merakımı gidermek için arkadaşım olan insan kaynakları yöneticilerinden birine olup biteni sordum. bugün kanala büyük patron gelecekmiş ve herkes de bunun endişesiyle yeni sezon çalışmalarını düzene sokmaya çalışıyormuş. ben o kargaşadan ayrıydım çünkü şahsıma ait gün ve saat dilimdeki yeni sezon program hazırlıklarım gayet yolunda gidiyordu. ve hatta sezonun ilk iki ayı programda konuk olacak insanları ve konuları bile neredeyse belirlemiştik. ekibim bu denli düzenli çalışırken paniğe pek gerek yoktu.

öğleden sonra büyük patron geldi. herkes sanki onun geldiğinden habersizmiş gibi işlerini olağan temposunda yürütüyordu. sabahki kargaşa yok olmuştu. yarım saat sonra yönetim toplantısı olacağının haberini aldık ve gerekli dosyaları hazırlamaya koyulduk.

toplantı saatinde toplantı salonuna sekreterimle birlikte gittik. büyük patronun koltuğu henüz boştu. beklerken odacıyı çağırıp masadaki suları tazelemesini rica ettim. derken baş efendi teşrif etti. geldiğinde bir hayli şaşkınlığa uğradım çünkü üstü sırılsıklamdı. herkes gizliden yanındakine ne olduğunu soruyordu ama kimsenin bir fikri yoktu konuyla ilgili..

büyük patron salona girer girmez ses tellerini oldukça zorlayarak soruyu sordu: kim o işe yaramaz odacıdan suları tazelemesini istedi? bir süre cevap verip vermemek konusunda tereddüt ettim. sonra elimi kaldırıp "ben" diye seslendim. ardından bu işlerin daha önceden yapılması gerektiğini söyleyerek yerine oturdu. o kadar sinirlenmişti ki üstüne dökülen su buharlaşmıştı bir anda..

artık toplantı başladı ve bütün yöneticiler sırayla sunumlarını yapıyordu. ama çoğu ekibin hazırlıklarını olması gerekenden bir hayli eksikti. bu durum baş efendinin sinirlerini iyiden iyiye gerdi. sıra bana geldiğinde ayağa kalkıp yapacağımız programın temasıyla söze başladım. ardından stüdyo dekorasyonu için gereken bütçeyi ve sponsor gelirlerini söyledim. sponsor gelirleri giderlerin bir hayli üstünde olduğu için (genellikle sponsor gelirlerinin program giderlerini karşılaması alkışa değer bir başarıdır) izleyicilere ufak ödüller verilmesini ve ekibimin pirim almasını önerdim. tam bu sırada odacı kapıyı çaldı ve "... bey, suyunuzu getirdim artık siz de bizim amcaoğluna bir güzellik yaparsınız" dedi.

bizim odacının amcaoğlu gariban anadolu insanı bir delikanlı. memleketinden istanbula yeni göç etmiş. ev kiralarından bir hayli dert yanınca ben de işlerimi ayarlayabilirsem arnavutköy'deki evimde bir süre konaklayabileceğini söylemiştim. tabii bizim odacı bu işleri ayarlama kısmını ufak "yan cep" muhabbeti olarak algılamış ve bana sürekli ufak tefek jestler yapmaya çalışıyor.. arabamın kapısını açıyor, sürekli çalışma odama kahve getiriyor.. hatta bunların üstüne bir de bana saat başı haberleri sunucusunu ayarlamaya çalışıyor. (bir defasında sözü geçen sunucuyla ikimiz asansördeyken asansörü bile bozmuştu:) )

Büyük patron odacının bu densiz lafını duyunca fıttırdı. birden esip gürlemeye başladı. ona göre ben sponsorlardan arda kalan geliri odacılara, güvenlikçilere falan aktarmaya çalışıyormuşum ve onları kendime uşak ediyormuşum.. tabii bu akılalmaz hakaretler beni oldukça sinirlendirdi. odacı hüsnü efendiye teşekkür edip çıkmasını söyledim ve gözlerimi patrona dikip başladım çemkirmeye.. onca yıllık mesleki saygınlığım ve insan ilişkilerime güvenerek durumu oldukça abarttım. aslında odacı, güvenlikçi vs. gibi insanların bizim çalışanımız olmasının yanında bizim müşterimiz de olduklarını anlatmaya çalıştım. ardından kanal içinde para için dönen akılalmaz oyunları yüzüne vurdum. popüler kültürü yaymak için yeraltından ne kadar kaynak sağladıklarını ve bunun hiç de etik olmadığını, benim insani ilişkilerimi sorgusuzca değerlendirdiğini söyledikten sonra olayı artık fiziki hakaretlere döndürdüm. patrona bücür olduğunu kel kafasına ektirdiği saçların çok belli olduğunu, metresinden azar yerken ne kadar da komik olduğunu falan söyledim. o da işten alındığımı ve muhasebede son işlemleri yapabileceğimi söyledi.

herkes hayretler içinde tartışmayı dinlerken patronla biz artık son kozlarımızı oynuyor sürekli tehditler savurup fiyakalı laflar arıyorduk. patron mesleki kariyerimin sonlandığını ve bir daha televizyon programcılığı yapamayacağımı söylerken ben de boş durmayıp diğer kanallara patronun pis ilişkilerini anlatmakla onu tehdit ettim. o da güvenliği çağırdı derken son sözümü söyleyip odadan ayrıldım: benim bu salondan çıkmam benim için iyi olur belki ama şu söylediklerimin senin aklından çıkması senin için pek iyi olmaz..

bugün istifa ettim ve iş arıyorum. sosyal içerikli programlar konusunda oldukça nitelikli bir geçmişim ve dişe dokunur tecrübem var. girdiyi okuyan dürüst yayın grubu sahiplerine saygılarımla...

5 Temmuz 2008 Cumartesi

DAYAK!!

Her sabah uyandığımda her yerimde bir uyuşmayla kalkıyordum.Çocukluğumdan beri böyleydi.Doktorlar bir açıklamada getiremediler büyüyünce geçer dediler ama geçmedi.Uyumaktan korkar olmuştum ama insanoğlunun en büyük zaafı uykuya yenik düşüyordum.Bir yol bulmak için uğraştım.Hep kaybettim 4 gün dayanmıştım oysaki.5. günün sabahı yine her yerim ağrıyordu sanki birileri gece gelip her yerimi tekmelemişlerdi artık yeter ilaçlara paydos göğüs göğüse çarpışmalıydım.Kapıları iyice kilitledim acaba birisi mi yapıyordu tüm bunları olmadık şeyler aklıma geliyordu sapıtmaya başlamıştım.Ya da en doğrusunu yapıyordum.Birisi değildi bu.Bu bu.. Fakat olamaz diyordum içimden tüm bunların sebebi ya onlarsa öğrenmeliydim ve intikamımı almalıydım. Artık taketti canıma geçtim aynanın karşısına dişlerimi delicesine sıkıp suçlulara bakıyordum. Onlar umarsızca geceyi bekliyordular.Beni yine en savunmasız anımda yakalayıp tüm güçleriyle saldıracaklardı.Ama bu defa onları yakalıycaktım.
Onlar yaptığım tüm hareketlerimden haberdardılar.O yüzden bir arkadaştan profesyonel yardım aldım. Gizli kamera yerleştirdi odaya herşey hazırlanmıştı.Gece uykuya daldım ve ilk defa hemen sabah olmasını istedim.Yine aynısı ağrılar çok şiddetliydi ama bu sefer değecekti. Arkadaşım görüntüleri seyretti anlattıkları dehşet vericiydi bunca sene sonra bana bunu nasıl yapabilirlerdi?Onları diğerlerinden ayrı tutmamıştım ama onlar yıllarca bana işkence ettiler hiçbirsuçum olmadığı halde sıra bendeydi intikam zamanıydı.İlk önce ibret olsun diye birisini işkenceyle öldürdüm benimde canım çok yandı ama yılların acısının yanında hiçbirşeydi tüm hayatımı mahvetmişlerdi. Diğerinde ise hiçbir hareket yoktu.Neler olcağını bekliyordum uykuya daldım.Sabah uyandığımda hiçbiryerim ağrımıyordu ama bir terslik vardı göremiyordum daha doğrusu bişeyler görüyordum ama ne olduğunu anlayamıyordum heralde öldüm derken yataktan düşünce anladım. Sıra ondaydı belliki beni zorluycaktı.Sürünerek banyoya kadar gittim kendimi tamamen soydum görüyordum ama yukardan değil kasıklardan görüyordum.
Bana başka bir seçenek bırakmamıştı ya o ya erkekliğim beni çok iyi tanıyordu.En can alıcı bölgemdeydi kendini korumak için oraya kaçmıştı.Yapmam gerekeni biliyordum öylede yaptım.
Bana başka bir yol bırakmamıştı.
Hayat herşeye rağmen yaşamaya değerdi.Pek birşeyim kalmamıştı ama yinede yapmada olsa yalandanda olsa uzun ameliyatlardan sonra birşeyim olmuştu.Hep korkardım gece olup uyuycam diye artık tüm hayatım karanlık,huzurlu.
NOT:Hala uykunun bir çözümü bulunamadı. Uyuyamıyorum diyenlere inanmayın bunu söyleyenler her gece uykusunda dayak yiyen insanlardır.

3 Temmuz 2008 Perşembe

cevizli kaşarlı pilav

bugünlerde çok güzel bir pilavın tarifini edinmemle pirinç stoğum oldukça zarar gördü. bir haftada yaklaşık 5 kg pirinç ve (yine yaklaşık) 2 kg kaşar tükettim. bu oldukça lezzetli pilavın tarifini sizlere vermekte yarar var diyorum..

bir gece önceden ceviz içini suda bekletiyorsunuz. sabah cevizlerin dışındaki ince katman soyulmuş oluyor ve suya oldukça farklı bir lezzet bırakıyor. pirinçleri suda yaklaşık yarım saat beklettikten sonra suyunu süzüp kızgın yağın üzerine atıyorsunuz. birazcık kavrulan pirincin üstüne önceden hazırladığınız suyu (cevizin suyu) yavaş yavaş ekliyorsunuz. soyduğunuz cevizleri de onun üstüne attıktan sonra tencerenin kapağını kapatıyorsunuz. pilav suyunu çektikten sonra pilavı dinlenmeye bırakmadan önce rendelenmiş kaşarı pilavın üzerine serpiştiriyorsunuz. unutmayın ki ne kadar çok kaşar, o kadar çok lezzet! pilav dinlendikten sonra bir miktar kaşarı tostluk halde ince bir katman olarak servis tabağına serin. kaşarın üzerine pilavınızı servis edebilirsiniz. üstüne karabiber eklemenizi tavsiye ederim. şimdiden afiyet olsun..

vat dı fakin' goin' on

sonunda istanbul gibi boktan bi delikten kurtulup new york'un merkezine geldim. brad'le angelina'nın karşısındaki villa'yı tuttum. 2 ukraynalı, 1 rus ve 1 makedon hatunla aynı villada, aynı odada hatta aynı yatakta kalmak fena değilmiş. 3 gündür yoğun bakımdaydım ondan yazmadım. tüm protein stoğunu bitirmişim bünye danayamadı tabi. günde 1 kilo protein tozu içerek idare ediyorum.
mecidiyeköy gibi boktan bi semtten böyle bi yere gelince baya bi zorlandım tabi. 70 derecelik yokuşlara bünye alışmış, burda düz yolda yürüyemiyorum. neyse hatunlar geldi sonra devam ederim.

1 Temmuz 2008 Salı

SENDROM!!

Çelişkiler yaşıyordum ama öyle bildiğimiz türden çelişkiler değildi. Nerden geldik, nereye gidiyoruz,bu dünyadan başka yerde hayat var mı gibi sorularla değil ben kimdim? Neye benzediğim hakkında o kadar çok araştırma yaptım ki gece gündüz demeden öyle kopyala yapıştır değil. Ama yinede bulamadım. İlk olarak beni dünyaya getiren kişinin yanına gittim "anne " diye hitap etmemiz gerekiyor. Bişeyler anlattı bir erkek bir kadın birbirleriyle kısa filim çeker çekilen filmin sonunda (yaklaşık 9 ay sürüyor filmin gösterime girmesi ama çekilmesi fragmanından daha kısa oluyomuş) ben dünyaya gelmişim. Banada "oğluşum"diyip durdu. Ama ben kimim "anne" bile bana benzemiyordu. Birileri daha olmalıydı benim gibi yalnız olamazdım yeryüzünde elbet birileri daha olmalıydı. Gugulu açtım arama motoruna ben kimim yazdım.Baya bir sörf yaptım bu arada çokta tırıt birşeymiş sörf. Ama hala cevapsız kalcağım korkusundaydım ve en sonunda o site kimin aklına gelmişse fotonu yapıştırıyon sana kim olduğunu söylüyordu. Benden isteneni yaptım.Taramaya başladı tek tek kısa sürer diyordum ama günleri aldı aylar oldu tam 1 yıl 2 ay sonra işlem tamamlandı.Ağzım karış karış açıldı ayaklarıma değiyordu, nefes alışlarım hızlandı beynime kan gitmiyordu derken bayılmışım.Karşı komşum kapının açık olduğunu görüp beni baygın görünce hastaneye kaldırmış.Gözümü açtığımda ben artık kim olduğumu biliyordum ama nasıl olmuştu.Doktora sordum cevaplar onda gizliydi.Bana nasıl diyeceğini bilemiyordu ama komşuyla beraber kıkırdayıp duruyolardı neler oluyordu. Doktor bir yandan gülüyor diğer yandan anlatıyordu.Başta kafa buluyolar sandım yok artık diyordum bu kamera şakası felan olmalıydı bu kadar saçma bir hastalık olamazdı; "çükkafalı sendromu"na yakalanmışım. Özellikle yazın rastlanan bir sendrommuş nedeni ise sıcaklığın artmasıyla bayanlar daha ferah şeyler giyinmesi sonucunda beyne fazla görüntü yüklenmesinden (harddisk yanması) kontrolü beynin küçüğe kaptırmasıymış. Bu sendroma avrupada her 5 erkekten 1 kişi yakalanırken; Türkiyede her 5 erkekten 4 ü yakalanıyormuş. Önlemek için spor yapın,bol bol temiz hava alın,meyveyi özelliklede kırmızı olanlarından elbetki de çözüm bunlar değil. Zaman kaybetmeden evlenin ya da kız arkadaş yapın yoksa sıradaki hasta siz olabilirsiniz.Çok geç olmadan ilgili kişilerle irtibatı geçin (0 900 910 10 10) bir telefon kadar yakın sendromun çözümü.Peki şimdi ne mi yapıyorum cinsiyetimi değiştirdim artık "kafam" baya bi rahatladı!!
NOT: Hasta olmak ayıp bişey değil sağlık herşeyden önce gelir ama gelde bu hastalığı birisine söyle her muhabbette adın geçer. Kıl dönmesi ol daha iyi valla!!

29 Haziran 2008 Pazar

uyuyamıyorum

evet uyuyamıyorum. ve şu ana dek bu sitede söylenen en büyük doğruyu söylüyorum.. UYUYAMIYORUM!!

bugün eminönü tarafına yolumun düşmesiyle hayret verici gelişmelerden haberdar oldum

uzun zamandır yolum o tarafa düşmüyordu. bugün eminönü'ne gittiğimde kayboduğumu sandım çünkü eminönü eminönü olmaktan çıkmıştı. mısır çarşısının yanındaki esnaf tamamen ortadan kalkmış. yerinde şimdilerde kuşlar dolanıyor. o da yetmezmiş gibi mısır çarşısının arka tarafında ucuza pantolon, gömlek, don vs. satan çığırtlak amcalar da gitmiş. bütün bu şaşkınlıkla yeni eminönü'ne alışmaya çalışıyordum ki; son darbeyle yıkıldım.. marmaray projesindeki aksaklık sebebiyle avrupa yakası çıkışı eminönüne kaydırılmış. sirkeci garı ile birleştirilecek olan marmaray hattının eminönü çıkışı tam olarak mısır çarşısına tekabül ediyormuş. çıkışı biraz kaydırmayı başarmışlar ama mısır çarşısının da bir kısmının yıkılmasına engel olamamışlar. yani tarihi mısır çarşısı tarihi bir zafer olduğu söylenilen tüp geçitle tarihe karışıyormuş. ve hatta söylentilerden erken haberdar olan "kuru kahveci mehmet efendi" erken davranıp çoktan dükkanı taşımış..

27 Haziran 2008 Cuma

KAMPLUMBA

Geçen gün bizim pederle konuşuyorum "Babacım senin şu ufaklığı artık verelim gitsin." dedim. Onun için bu kadar değerli birşey olduğunu bilmiyordum gerçektende öyle bir baktıki 300 metreden karınüstü denize atlamak gibiydi. Aradan 2 gün geçti peder hala bana kızgın nasıl barışcağımı bilemiyorum. Ufaklığın benden daha değerli olduğunu bilmiyordum oysaki ufaklıkla beraber çok zaman geçirdim beraber az kız peşinde koşamdık keratayla. Zaman değişti fakat o buna ayak uyduramadı ve ufaklık kaldı. İşte bütün mesele burdan kaynaklanıyor babamın anlamak istemediği anlamaktan korktuğu nokta zamanın değişti kendisininde zamanı gelince ufaklık gibi tarihten silineceğini düşünmesi onu kızıdırıyor ve ufaklığa daha sıkı sarılıyordu.
Daha fazla dayanamadım bir gece ufaklığın yanına sesizce gittim ve sopayla giriştim o kadar acımasız vuruyordum ki tamamen mekanikleşmiştim insani hiçbir tarafım kalmamıştı. Ufaklık bu dayağa rağmen hala kurtulma şansı vardı.Hiçbirşeyi şansa bırakamazdım herşey kaza süsü verilmiş gibi olmalıydı tek yol buydu. Babamın ikimizin arasında seçim yapmasını engellemek için kendimede zarar vermeliydim iyice pisokopata bağladım. Ama öyle iki üç sıyrık deil bildiğin kırk bacak, bel kemiklerinden birisi anlıycağın rahat 2 ay iş göremez raporu iyice dozu arttırmalıydım. Sonuç mükkemmeldi. Planda hiçbir aksama olmadı. Başarmıştım.
Babam geldi boynuma sarıldı."Oğlum affet beni"dedi. İlk sorum ufaklık nasıl diye oldu.İçime resmen exorcist kaçmıştı bi tek ters yürüyemiyordum. İki ayağımda 5 yerinden kırılmıştı. Babam baktı ve "Ufaklık kurtuldu ama o...çocuğu az kaldı seni öldürüyordu kanımdan canımdan olan oğlumu sen haklıydın evlat. Ufaklıktan kurtuldum" dedi. İçimden gülerek ben yaptım diyordum.İyice zevkten kendimden geçmiştim o dereceki ne Erol Taş ne de dallastaki Ceyar elime su dökebilridi.Bunca şey çok yormuştu beni derin bir uykuya daldım. Ufaklık sen artık tarih oldun bizim için orda yaşıycaksın.
NOT: Ufaklık sen en iyi motorine ve en iyi yağlara layıksın çünkü sen babamın ilk göz ağrıydın fakat ikinciliği kabul edemezdim.Zaten babamdaki ferrari ve son model jipler varken sana mı bincektim kamplumba.

85M Otobüsü (Mecidiyeköy-Bahçelievler)

Sanki itinayla seçilmiş yolcuları,hani deler ya" allah siparişlemi gönderdi".Binmek için kapıdan tutunup ileri doğru itme.Önüm,arkam,sağım,solum sobe.İstanbulun yarısıyla akraba olmaya doğru hızlı adımlar .Ki hiç unutmam,merdivenlerin son basamağındayım,oldukça hoş bir kadın önümde.(herzaman ki gibi)neyse,bende ayrı havadayım,hanımefendi çokta keyifli.Ben kaçtık kovalıyor.Bissürü insan bizi izliyor.Hoş yerimde olmak isteyen insancıklarda çok fazla,ağız salyaları gömleklerine akmış.Bir ara aramızdan su sızmaz oldu.Benimde umrumda mi,sonunda arkamı dönemeyi başardım.neyse bi durak sonra otobüs biraz boşaldı.Ama hanımefendi bulmuş benim ki yakışıklıyı,ileri adım atmaya niyeti yok.Önde basamak boş,o hala burnumun dibinde.Cazibe buna diyorlar olsa gerek.Artisliğimi yapıp"pardon,ya siz bir adım atın yada izin verin ben geçeyim".nasıl bozuldu.Her kuşun eti yenmiyor.
Sonrasında ön koltukta kusan ,kusmuğa dayanamayıp bayılan ve kolanya ile onu ayıltmaya çalışan...
Recep ivedik,Gora gibi komediler halt etmiş bu filmlerin yanında.İzlemek isteyen varsa,matineler 5'er dakika arayla bakırköy iett-afmesi ile mecidiyeköy iett-afmesi sinemalarında.Ücret tarifesi
Aylık akbil:
Öğrenci-55 ytl
Tam-110 ytl
Biler:
Öğrencide tamda-1.3ytl


İyi seyirler...

26 Haziran 2008 Perşembe

BIKTIM YAV!!

Allah kahretsin beni ve bendeki bu cazibeyi. Yolda yürüyemiyorum arkadaş tüm kızlar üzerime doğru yürüyüp yollarımı kapatıyorlar. Evden çıkamaz oldum feyzbokumu bile açmaya korkuyorum hatta feyzbok editörleri yakında üyeliğimi silcekler çünkü sitedeki tüm kızlar may firendim. O kadarki bana kat, yat , daire, son model araba teklif eden yaşı nine olmuş kadınlar bile var bedenime parayla sahip olacaklarını düşünüyolar.Ama bedenime sahip olsalarda ruhuma asla fakat işin kötü yanı kimsenin ruhla işi yok hepsi bendeki bedeni istiyolar. Bıktım artık bu yaşamdan, ev arkadaşlarım bile benden kaçar oldular hiç erkek arkadaşım kalmadı bu yüzden bende sıradan bir erkek olmak istiyorum.Herkez kız arkadaşım olsun diye yalvarırken ben erkek arkadaşım olsun diye yalvarır oldum. Bu hayat çok acımasız allah kimseye böyle cazibe vermesin
YETTİ CANIMA ARTIK!!!

KANKAM MÜDÜR

Müdür yine çok huysuzdu o günlerde ne yese ne içse kafası atıyo boruyu öttürmeye başlıyodu. Sınırları yoktu müdürün bazen çok sessiz yapıyordu işini bazen çok sert bazen de nağmeli anlamak güçtü müdürü. İkimiz de beraber büyüdük; beraber üşüdük, beraber ıslandık beraber canımız acıdı. Küçükken ne kadar komikti müdürün çıkardığı sesler şimdiyse kalabalığın içinde sesi giderek azaldı. Baş başa olduğumuz zamanlarda yine eski müdür oluyo ama eski tadımız kalmadı. Ben bir baltaya sap olabilmek için uğraşıp dururken galiba müdürü yalnız bıraktım.Arada bir yokluyor beni o kadar meşgulüm ki unutuyorum ama o beni hiç unutmuyor.
Ama gerçeği anlamasını istiyorum bu hayat ikimizin deil benim hayatım tamam belki ikimizde biribirimizden ayrılamıyoruz ama artık bazı şeylerin değişmesinin zamanı gelmişti.3 günde bir görüşmeye başladık bazen haftayıda buluyordu. Beklenen oldu müdürle buluşmayalı tam bir ay olduğu gün ben bayılıp yere düştüm.Ne olduğunu hatırlamıyordum sadece kulağımda müdürün acı sesini duyuyodum ilk defa böylesine haykırıyodu böylesine yakarıyodu.Gözümden bir damla yaş geld
i.Müdür ben ne yaptım sana böyle? Doktorlar benim yaşamamı müdüre borçlu olduğumu söylediklerinde müdür çoktan kendinden geçmişti.
Ogün bugündür müdürle yine eski kanka günlerimize dönüş yaptık.Onunla bol bol dağ havası alıyorduk ve ona dağ havası
o kadar iyi geliyoduki yine eskisi gibiydi.Artık yediğime içtiğime dikkat eder oldum dediğim gibi müdürle yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Ona istemedende sırtımı dönsemde onun sesi herşeye bedeldi.Sensiz bir hayatımın olamayacağından artık eminim müdür.
NOT: Müdür sen en pahalı ve en yumuşak tuvalet kağıdını hakkediyosun çünkü sen buna değersin .



Kitap okumayı çok seviyorum...

Kitapla olan aşkıma bir örnek verirsem,en son okuduğum kitap o kadar uzun bir kitaptı ki rüyamda bile okumama rağmen 1 yılda bitirebildim.Zamansal,daimi... günlük kesintisiz.Aşk işte..

25 Haziran 2008 Çarşamba

Yıldız Teknik Üniversitesi,Çevre Mühendisliği

Okunası en zor bölümlerden.Toplum içinde bok mühendisliği olarak bilinip tıp,hukuk gibi okumanın zor olduğu önyargısına sahip olunan bölümleri solda sıfır bırakır.Asılında hikayenin içeriği;son on yılın çıkmış soruları,anatomi kitabının 100 sayfalık özeti,500 sayfalık eşya hukukun 50 sayfalık ders notu,bla bla bla.Peh,çokta zor tıp okumak ya...

Sonra okulun diğer fakültelerine gelince;en gereksizi makine fakültesi.hani bi tabir vardır"liseden bile kötü",sistemi cup diye oturuyor bu tabire.her sınavda aynı sorular,sorumsuz bissürü hoca,kopyanın beli kırıldığı,ne bir uygulama,ne de bi proje.Sadece sleep time.Vize haftasımı,o ne,o hafta ders olmuyor mu,yazılı ne zaman ki?Ki bu fakültede endüstri Mühendisliiğine dokunmadan edemeyeceğim;her mühendisliğin ABC'sinin verildiği,4 yılını öldüren gençlikten oluşuyor.Üstüne bir de ortalama artisliği.Güldürmeyin beni.

Ve ünüyle,şöhretiyle YTÜ çevre mühendisliği,isminin okunduğu yoklama,her deste en az 5 ödev,minumum bir proje,minumum 2 quiz,2 vize,bir final.Mülakatlarda cabası.Ki en önemliside kontrollerin çok iyi olması.eee Türkiye'de bir ilke imza atarak Çevre Mühendisliği Bölümleri arasında ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemini belgelendiren ilk Çevre Mühendisliği Bölümü olmak kolay değil...

denemedir dikkate almayınız..

bugün yıllardan sonra ilk kez bir site için para verdim. aslında gerçekten paranın benim için hiçbir önemi yok. isviçre bankalarından birindeki (ismini söyleyip reklamını yapmak istemem) hesabımda çıkan sorunu saymazsak.. insanların ücretsiz olarak faydalandığı ve türlü türlü yazılarla kendilerini tatmin ettiği blog alemine para vermek hiç de gücüme gitmedi. böyle güzel bir altyapının kurulumunda emeği geçen çocuklara (bir tanesiyle ilkokulda beraberdik, sümüklünün tekiydi) üç beş birşey verdim. aslında lafı olmaz ama yine de sevindi garibanlar.. bazen sevindirmek lazım insanları böyle. mesela geçen gün şirketteki çocuklara da ikramiye dağıtmıştım. o zaman da o ablak bakışa şahit olmuştum. bilmem ki.. hoşuma gidiyor galiba insanların o ablak bakışları.